Sayfa(180-185): | |||
Ey yoldaş-ı hüşdar! Sırat-ı müstakimin o meslek-i nûranî, mağdub ve dâllînin o tarîk-ı zulmanî, tam farklarını görmek istersen eğer ey aziz, Gel vehmini ele al, hayal üstüne de bin, şimdi seninle gideriz zulümat-ı ademe. O mezar-ı ekberi, o şehr-i pür-emvâtı bir ziyâret ederiz. Bir Kadîr-i Ezelî, kendi dest-i kudretiyle bu zulümat-ı kıt’adan bizi tuttu çıkardı, bu vücûda bindirdi, gönderdi şu dünyaya; şu şehr-i bi-lezâiz. İşte şimdi biz geldik şu âlem-i vücûda, o sahra-yı hâile. Gözümüz de açıldı, şeş cihette biz baktık; evvel istîtafkârane önümüze bakarız. Lâkin beliyyeler, elemler önümüzde düşmanlar gibi tehacüm eder. Ondan korktuk, çekindik. Sağa sola, anâsır-ı tabâyia bakarız, ondan meded bekleriz. Kelimenin manası için üzerini çift tıklayınız. | |||